İlkokul Öğretmenim ve Kuş Lokumu ...





Ne zaman kuş lokumu yesem aklıma hep çocukluğum, ilkokuldaki sınıfım ve ilkokul öğretmenim gelir. Çünkü kuş lokumu çocukluğumdan bir tattır. Kuş lokumu bizim için bir ödüldü. Kuş lokumunu bir kasenin/kavanozun içine koyup okuldaki dolabın içine koyardı. Bizi teneffüste yemesin diye de dolabı kilitlerdi. Bizim en büyük motive kaynağımız ve ödülümüz o kuş lokumundan yemek olurdu.  Sınıfta öğretmenimiz Cemil Şengül bize bir soru sorduğunda soruyu( ilk bilene mi yoksa her bilene mi tama hatırlamıyorum) bilene verirdi ve herkesin gözü önünde o başarının tasdiki sınıfta yapılır o lokumu ağzına atan öğrenci arkadaşımızın mutluluğunu biz de görürdük. Bizim için en büyük ödüldü.. Her ne zaman kuş lokumu aklıma gelse ilkokulu okurken , bilemediğim bir matematik problemi ve diğer derslerden parmak kaldırıp bilemediğim bir soru aklıma gelir. 


Mahalle okulumuz olan Halil Nom İlköğretim Okulu'nda ilkokulu okudum . Öğretmenimiz Cemil Şengül idi. Bize ilk geldiğinde Elazığ'dan tayinini istemiş ve memleketi Gerede'ye Halil Nom İlkokulu'na çıkmıştı. İlk verilen sınıfta bizim sınıfımızdı. Aileden ilk ayrılış,ilk sınıf, ilk arkadaşlar ve ilk öğretmen.İlk baştan bir takım ruhu yakalanmıştı.Sınıfın durumuna geldiğinde geneli Gerede'nin tanınmış ailelerinden gelen yahut esnaf ve sanayici olan ailelerin çocuklarından oluşmakta,taşımalı sistemle köyden gelenlerle birlikte 45 kişilik ( en fazla) bir sınıfta 5 seneyi tamamladık. Eğitim ilk ailede başlar ve sonra okula taşınır diye bir söz var ya bu sözün gereği olarak ilk okula geldiğimiz için ve aile eşrafından sonra ilk defa sosyal bir ortama girildiğinden dolayı ilkokul anıları arkadaşlıkları unutulmaz. Tabi ki de öğretmenimiz de .
İlkokulu öğretmenimiz bize ABC yi rakamları okuma yazmayı,Türkçeyi, Sosyali, Feni öğretmedi. Bize arkadaşlığı dostluğu , aileyi vefayı sevgiyi, saygıyı insanlara nasıl davranmamız gerektiğini kısacası hayata dair her şeyi öğretti.Aslında ilk öğrendiğimiz şey 'adabı muaşeret' kuralları ile arkadaşlık idi.   Okulun en haylaz ve çalışkan sınıflarından biri olduğumuz için bize çok fazla da kızmazdı ama yine de dayağı eksik etmezdi. Öğretmenin vurduğu yerde gül biter ya bizimki de öyleydi işte gül bitti. Hiçbir zaman kötü olmamızı istemezdi. Ailemizin bizleri ona emanet ettiğini çok iyi biliyordu.Hatta bir velimizi okula geldiğinde "öğretmenim benim çocuğun eti de seni kemiği de senin"dediklerinde o " ben gerekeni yaparım" diye cevap verir bize en uygun üslupla "yaptığımız davranışın yanlış olduğunu ve bir daha tekrarlanmaması gerektiğini" söyler ya da doğru ise "aferin böyle iyi gidiyorsun biraz daha gayret et" gibi cümlelerle bizi motive ederdi.

Öğretmenimiz aynı zamanda okulda çeşitli görevleri vardır tabii bu görevler gönüllü görevlerdi. Okulun bando takımından sorumluydu .Okulun  futbol takımının antrenörüydü. Milli Bayramlarda bando takımı kurulacak bizim sınıftan 5-6 kişi bandoya giderdi. İlçede Okullar Arası Futbol Turnuvası olurdu Bizim sınıftan 5-6 kişi okul takımında oynardı. Okulda bu faaliyetler yürütülürken sınıftaki ders boş kalır mıydı elbetteki hayır. Bize "Çocuklar ben şu ders saatlerinde yokum ama siz kitaptaki şu yerleri yapın" der ya da tahtaya birkaç tane matematik problemini yazar ve "ben gelene kadar bunlar bitecek" derdi. Tabii bando takımına ve futbol takımına girenler için bu boş saatlerde onlar bu soruları çözmezler aksine ödevden yırtarlardı.  Bando takımına ve futbol takımına giremeyenler için o problemleri çözmek işkenceydi. O tahtadaki ya da defter ödevini yapmayanlar cezalandırılırdı. Yapanlar ise defter kontrolünde sayfa kenarına paraf atılır ve Aferin denilirdi.Tipik olarak her öğrenci okulu asıp turnuva maçlarını seyretmeye gider. Biz otomatik olarak öğretmenimiz yok diye maçları seyrederdik. Maçları seyredip tribüncülük yapmak güzeldi. Sonu kavga gürültü ile bitse de en azından hayatımızda bir renkti.

Bilgi yarışmalarına her sene bizim sınıfta 1-2 kişi mutlaka katılırdı. Bilgi yarışmaları okulların eğitim seviyelerini gösteren en önemli yarışmalardır.Bir nevi öğrencilerin çalışmalarının ödüllendirilmesi gibi bir şeydi. Bilgi yarışmalarından dolayı okul değiştirenler öğretmen değiştirenler çok olmuştur o dönemlerde. Eğitim seviyesi sosyal ortamları arkadaşlıkları haliyle etkiler. Gerede'nin tanınmış aile çocukları bilgi yarışmalarına katılınca da onlar arasında da tatlı bir rekabet olurdu. Bilgi yarışmaları zekayı ölçen olaylar değil, bilgiyi sınayan okul kültürünü,okul yaşantısını son derece güzelleştiren ve anlamlandıran işlerdi. 

İlkokulda 5 sene boyunca öğretmenimizin asla vazgeçmediği tek şey, "Beslenme Günü"ydü. 5 sene boyunca her gün 2.nci teneffüste sınıf listesine göre sıra kimdeyse onun ailesinden pasta börek poğaça kurabiye gibi yiyecekler ve sıcak süt , meyve suyu ( tabi bu yıllar içinde değişkenlik gösterse de ) gibi içecekler okula getirilir ve beslenme günü adıyla yapılırdı. Tabi o zamanlar okul sütü uygulaması yoktu. Olmadığı için süt ya mahalle sütçüsünden ya da köyden alınır evde kaynatılıp termosla okula götürülürdü. Bizim sınıfın yeme içme konusunda maşallahı vardı. Çok fazla ayırt edilmezdi ama süt ve meyve suyu kısmında kişiye özel uygulamalar yapılırdı. Nesquik gibi süte katılan aromalar sayesinde daha güzel ve sağlıklı bir beslenme günü yapılırdı. Beslenme gününün amacı çocukların fiziki ve bedenen gelişmesini destekleyici besinlerin yenmesi olarak belirlense de bizim sınıfta poğaçalar börekler ve kurabiyeler getirilince kilo almak kaçınılmaz olurdu. Ben eğer  kiloluysam kilomu beslenme günlerine borçluyumdur. :) 

Sınıfta kendi aramızda yaptığımız maçlar önemliydi. Çünkü bu maçlardaki takımlar tutulan takıma göre ayrılırdı.Takım ruhunun yakalandığı ve arkadaşlıkların pekiştiği zamanlardı. Sınıfta Fenerbahçeliler ve Galatasaraylılar çok fazla olsa da öğretmenimiz Beşiktaşlı olduğu için Beşiktaşlı arkadaşlarımız da mevcuttu. Fenerbahçe-Galatasaray maçı (Galatasaraylıların arasına Beşiktaşlı arkadaşları da ekliyoruz ki daha güçlü olsunlar diye) yapardık.Bu maçlar iki takım arasındaki Ezeli Rekabet ve Ebedi Dostluk anlayışının bizim sınıftaki yansımasıydı. Saatlerce top oynardık her teneffüs arası futbolla değerlendirilir ve sınıfa ders girdiğimizde ter kokardık kızlar isyan ederdi. :)

Her eğitim öğretim dönemi içerisinde mutlaka Sınıf Başkanı ve Kol seçimi yapılırdı. Sosyal olarak Kütüphanecilik Kolu,Müzik Kolu Yeşilay Kolu gibi kollar seçilir ve sınıf okul genelinde temsil edilirdi. ve sınıfta kol seçimi yapılırken bir kola 3 kişi ya da 2 kişi seçilir kimin yeteneği varsa o göz önüne alınırdı. Mesela sesi güzel olan birini Müzik Koluna yönlendirme gibi. Sınıf Başkanı seçimi sanki başbakanlık seçimi gibi olurdu. Ufak bir kulis çalışması işi götürürdü. Sınıf Başkanının en önemli görevi, sınıfın düzenini sağlamak olsa da bizim sınıfta konuşanların tahtaya yazılması gibi önemli bir misyon edinmiştir. Teneffüs sonrasında öğretmeni bekleme arasında konuşanlar ya da yaramazlık yapanlar  tahtaya yazılırdı .Hatta bizim sınıfta Pürüz olanların yanına P ya da * (yıldız) yapılırdı ki öğretmen cetvelin şiddetini ona göre ayarlasındı.

Her dönem mutlaka müfettiş okulu ziyarete gelir, tüm sınıfları kontol ederdi. Okulun gözde sınıfı bizim sınıf olunca bizim sınıfa uğramadan geçilmezdi. Hababam Sınıfı filminin meşhur müfettiş sahnesi gibi bir sahne yaşanma durumuna karşı öğretmenimiz bize müfettiş gelmeden önce ufak tefek sorular sorardı.Müfettişe ön hazırlık olsun diye Müfettiş gelince ayağa kalkılır , Merhaba arkadaşlar der biz de hep bir ağızdan Sağol cevabı verir yerimize otururduk. Bize soru sormasın diye arkadaşımızın arkasına saklanırdık . Dersin içeriğine göre çeşitli sorular sorulurdu. Müfettiş gidince derin bir oh çekilir ta ki bir sonraki döneme kadar.  :)

Okul gezileri geleneksel bir hal almıştı.. her sene üst sınıflar nerelere götürülmüşse biz de o sınıfa gelince oraya giderdik. 4.ncü sınıfta Ankara ve 5.nci sınıfta İstanbul Çanakkale gibi.  Biz de bu gezilere gittik ama  bu gezilerde en büyük anımız Çanakkale'de denize girmeydi. Çanakkalede denize girdik mayomuz yoktu. hepimiz atlet kilot daldık suya. deniz kumu bizim cildimizde kaşınmalara yol açmıştı. Haliyle  duş imkanı olmadığı  Gerede'ye gelene kadar kaşındık. 2 otobüs yola çıktık İstanbul'da bir de öndeki otobüs kaza yapınca gezi olaylı bitti. kaza yapan otobüsteki öğretmenlerimizde arkadaşlarımızda bizim otobüse gelince bir koltukta 3 kişi oturmak zorunda kalmıştık.

1 Nisan da geleneksel şakamız , iki sınıfı değiştirip öğretmenleri şakalamak ve akabinde 1 Nisan diye bağırmaktı.  Bizim için öğretmen görmeden o iki sınıfı değiş-tokuş etmek bir hayli zor olsa da iki tarafında sınıfları boşaltması saniyeler alırdı. Çok büyük bir şaka organizasyonuydu o zamanlar..

Her sene geleneksel olarak  12-18 Aralık günleri arasında kutlanan Yerli Malı Haftası'nda amaç yerli malı kullanımını teşvik etmek olsa da bizim zamanımızda bu iş sadece panoyu konuyla ilgili düzenlemek ve öğretmenimizin "Çocuklar bu hafta yerli alı haftası falanca gün evden yiyecekler getirin  sınıfta etkinlik yapalım"der ve akabinde o gün için özellikle evden annelerimizin yaptığı yiyecekler getirilirdi. tabi bu yiyecekler arasında yerli malı olarak muz olsa da .. Bizim sınıfın yeme içmeyle arası pek iyiydi. tabi biraz da sanatsal bir sınıftık .Yerli Malı haftasında koro halinde şarkılar söylenirdi. piyesler oynanırdı. 

Sanatsal demişken belirli günler ve haftalarda piyesler  oyunlar oynanır, şiirler okunur, şarkılar söylenirdi. Eğlenceli bir sınıftık .90lar nesli genelde Barış Manço nesli olduğundan onun şarkıları veya popüler kim varsa onların şarkılarını söylerdik. Mustafa Sandal, Kenan Doğulu, Doğuş gibi 90lı yıllarda çıkış yapan şarkıcıların şarkılarını söylerdik. 5.nci sınıf veda etkinliğinde benim Barış Manço taklidi yapmam Gerede'de büyük sükse yapmıştı. sahne yaşamımı ilkokul öğretmenime borçluyumdur. :)

Veli toplantılarını yazmadan geçemem. her dönem mutlaka yapılan veli toplantıları şikayet ve kirli çamaşırların dökülmesiydi. İyi olan davranışların hal ve hareketlerin yanında bir düzine şikayetler olurdu. Kimseye şikayet edemeyip halimize ağladığımız zamanlardı veli toplantıları. Anne ve babalarımız gelir öğretmenimizin anlattığı şeyleri pür dikkat dinler , kararlar alınır, akabinde de çocukların durumları sorulurdu. Toplantı sonraları  velilerimizin 'ben sana akşam evde sorarım' cümlesi toplantıların sert geçtiğinin göstergesiydi. Hepimizin rüyası olsa da aslında kendimize çeki düzen vermemiz için bir fırsattı.

İlkokul öğretmenimizin kıymetini ne zaman anladık ? sorusuna cevabı 6.ncı sınıfa Bolu'daki özel bir okula gittiğimiz zaman Matematik ve Türkçe'den aldığımız sınav notları ve derslerle anladık .O zaman dedik ki Cemil Öğretmen bizleri iyi çalıştırmış ve okutmuş . her dersi A'dan Z'ye sağlamlaştıran( Geredece tabirle gavileten) öğretmenimize o ilk sınavlarda aldığımız notları söylediğimizde bizden çok sevinmişti .Hayatımızın her anında yanımızda olduğunu bildiğimiz bir insandır ilkokul öğretmenimiz.

Vefa kavramının en basit ve en önemli örneği onları gördüğümüzde selam verip ellerini öpmek akabinde de onların hayır dualarını almaktır. Bizim başarılarımızla onun yüzü her zaman gülecek ve bizlerle her zaman gurur duyacaktır. Buna eminim.! 

İşte böyle  ilkokul öğretmenleri,arkadaşlıkları o zamanlara dair hiçbir şey unutulmaz.

Bu vesileyle ilkokul öğretmenim dahil hayatımızda önemli yere sahip bütün öğretmenlerin 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ'NÜ KUTLARIM . 

İsmail Kazan / Cemil Şengül'ün 449 nolu öğrencisi




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evleri Yüksek Kurdular...

Gerede'de Sabah Çorbası

İşte Benim Zeki Müren